7 Ekim 2011 Cuma

Nerdeyim lan ben!

Sevgili internet;
Ne zaman, nerede bilmiyorum ama çok garip şeyler yaşıyordum. Kim olduğumdan, ne yaptığımdan bile emin değilim, kimlerle olduğumu da bilmiyorum ve aslında hiçbirşey hatırlamıyorum da ama sonra birden kendimi karanlık bir odada yatıyor vaziyette buldum. Meğer uyuyormuşum ve uyanınca "Nerdeyim lan ben?" dedim. Güneş henüz doğmamış, biraz erken uyanmışım. İçinde buluduğum odayı biraz inceleyince hemen gerçekle burun buruna geldim; Doğru ya! Dün Sabiha Gökçen Havaalanına iniş yapmış, ülkeme dönmüştüm, babam beni havaalanından almış eve getirmişti, annemi, kardeşimi görmüştüm, akşam Yeliz, Fuat ve Derin bizdelerdi, onları da görmüştüm, akşam yorgunluktan uyuyakalmıştım ve babam beni kendi yatağına yatırmıştı. Onun odasındayım. Evdeyim. İstanbul'dayım... Okula gitmek için kendimi İstanbul denen bu şehre attım. İstanbul'da sokaklar ne kadar tenha, trafik ne kadar rahat, yerler ne kadar temiz. Ümraniye ne kadar nezih bir ilçe. İstanbul ne kadar güzel bir şehir. Türk kızları ne kadar güzel. Üsküdar - Kabataş motor yolculukları ne kadar da keyifli. Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi ne kadar güzel bir okul... Okulda ne kadar güzel arkadaşlarım var... Okulun yemeği ne kadar lezzetli... Türk sanat tarihi ne kadar güzel bir ders...

5 Ekim 2011 Çarşamba

Hoscakal Kathmandu

Sevgili internet;
Su anda Kathmandu, Thamel'de bir internet cafedeyim, bu internet cafe daha once gittigim internet cafeye gore cok daha iyi. Bir pasajin icine, pasajin icindeki bir dukkana degil, pasajin icinde, koridora kurulmus, ama oyle pis, karanlik, dar biryer degil; genis, ferah, ustelik kalabalik ta degil. Bilgisayarlar ve internet gayet hizli, kullandigim usb card reader ise gayet duzgun calisiyor. Bir guzel yani da internet cafe isletmecisi bir bayan. Musterilerin hepsi de turist, bunun iyi yani onlarla ortak bir yanimizin olmasi ve yanimda oturan insanlarin ekranima bakmiyor olmalari. Kathmandu'nun ortasinda Thamel diye biryer var. Burasi butun otellerin oldugu, sehrin turistik yeri. Sokakta 2 dukkandan biri dagcilik malzemesi dukkani. Butun unlu dacilik malzemelerinin taklitlerini gayet kaliteli uretiyor ve cok ucuza satiyorlar. Onun disinda heryer tahta isciligi, otantik kiyafetler, kucuk tahta aparatini kenarinda gezdirince ses cikaran canak yani singing bowl ve mask dukkanlariyla dolu. Kathmandu' nun en iyi yanlarindan biri, burada hic sivrisinek yok.
En son konustugumuzda Varanasi'deydim. Oradan sonra, otobus sirketinin ayarladigi cok pis bir otelde gecirdigimiz bir gece ve 2 gun suren bir otobus, daha dogrusu minnibus yolculugunun sonunda Kathmandu'ya geldim. Varanasi'de, benim Lonely Planet sayesinde haberdar oldugum cok unlu bir lassi dukkani var, Blue Lassi. Simdiki isletmecinin dedesi acmis dukkani ve hala ayni gelenegi torunu devam ettiriyor. Orada kaldigim gunlerde lassilerinin tadina bakmis ve buyulenmistim. Varanasi'den ayrilmadan bir gun once, kaldigim otelin isletmecisinden, blue lassinin space lassi de yaptigini, hatta adinin bu yuzden blue lassi oldugunu ogrendim. O gun otele yerlesen Belcikali bir adam da karnini doyurmak icin disari cikiyordu, onu da kapip Blue Lassi shop a space lassiyi denemeye gittim. Bu sefer cikolata aromali istedim. Ayni mukemmel lassi lezzeti karsisinda buyulenirken, space lassiden pek bir etki beklemiyordum. Bu konuyu unutup, sabah cok erken uyanip Kathamandu otobusumun kalkacagi yere gitmek uzere, Belcikali adamla vedalasip, uyumaya odama gittim. Bikac saat sonra kitap okurken, beynimin cok hizli calismaya basladigini hissettim, cok acayip seyler oluyordu, ve anladim ki space lassi etkisini gostermeye baslamisti. Neyse ertesi sabah kafam hala ucuyorken ve kalkip onca yuku tasimaya mecalim yokken odami terkedip, yaklasik bir aydir Hindistan'da olmama ragmen daha once his gormedigim biryerde oldugum hissiyle ve sabahin korunde garip garip bakarak etrafi, insanlari izleyerek otobusumun kalkacagi yere yurumeye koyuldum. Oraya ulastigimda 9-10 tane turist, benim Kathmanduya gitmek uzere bekliyordu. 2 japon kiz, 1 japon cocuk, Hawai'de yasadigini soyleyen uzun boylu, orta yasli garip bir adam. Daha sonra arkadas olacagimiz Kathmandu'da ayni odayi paylasacagimiz Isvecli Magnus, bir Amerikali adam, 2 tane genc Myanmarli budist rahip ve bikac kisi daha... Neyse, otobus sirketinin ayarladigi otelde bize Kathmandu bir otel oneriyorlar burda kalmak ister misiniz diyorlar ve rezervasyon yapiyorlar. Rezervasyonla birlikte otele taksi servisi de var bu arada. Ilk gunumuz oldugu icin, Kathmandu'ya aksam varacagimiz ve cantalarimizla otel arayacak halimiz olmayacagi icin hepimiz teklifi kabul ediyoruz. Bize bu teklifi yaptiklari yer Hindistan-Nepal sinirinin 20-30 metre ilerisi, daha burada musteri kapma teskilati kurmus adamlar. Bu otelde geceyi gecirip 2. gun Kathmandu'ya dogru yol almaya basliyoruz. Minibusumuzun durdugu heryerde iceri girip yiyecek satan insanlar oluyor. En yaygini dikine ikiye bolunmus kocaman salatalik. Bir tane deniyorum, gayet lezzetli ve bir tanesi yaklasik 20 kurus. Yine boyle durdugumuz bir vakit, minibuse 4-5 yaslarinda cok sirin bir sokak cocugu giriyor. Benim yanima gelene kadar onumde oturan yolcularin sırayla yanlarina gidip ''biskut'' istiyor. Bu arada cocugun suratinda cok temiz ve guzel bir tebessum var ve cok sirin cocuk. Onumde oturan Japon kizlarla gulusuyorlar falan, onlardan birsey alamiyor ama susamis cocuk, onlarin su sisesinden, agzini degdirmeden biraz su iciyor. Sonra benim yanima geliyor. ''Biskut, biskut'' diyor bana. Siritiyorum ben, bu arada cok sirin cocuk, biskuvim olsa verirdim ama no biskut diyorum, o da suratinda, nasil anlatacagimi bilemedigim acayip iyimser bir ifadeyle ve acayip guzel bir gulumsemeyle once çenemden sonra da yanagimdan birer makas alip, arka koltuktaki insanlardan biskut istemeye gidiyor. Onlardan da birsey alamiyor ya da belki de almistir bilmiyorum, sonra cocuk minibusten cikmak uzere kapiya giderken tokalasiyoruz ve cocuk gidiyor. Neyse Kathmandu'ya variyoruz, rezervasyon yaptirdigimiz otelde Isvecli Magnus'la bana iki kisilik bir oda veriyorlar, burada bir gece kaldiktan sonra, otel isletmecisinin tum sinir bozucu israrlarini reddedip, benden biraz daha once Kathmandu'ya gelen yol arkadasim Cengiz' in tavsiye ettigi Cherry Guest House u bulmaya gidecegim. Magnus ta ucuz biryerler ariyor, beraber Cherry Guest House a gidiyoruz. Sinir bozucu olmayan, iyi insanlarin oldugu sirin biryer. Burada da sadece cift kisilik bos odalari var ve Magnus'la gayet guzel bir fiyata bu odaya yerlesiyoruz. Yerlesecegimiz odada kalanlar odadan cikmak icin hazirlaniyorlar, sonra da oda temizlenecek ve biz yerlesecegiz. Bu sirada koridorda beklerken otelin kitapligina Murat Coskunsoy diye birinin bagisladigi Nietzche'nin secilmis dusunceler kitabini karistirirken, orta yasli, uzun boylu, enerjik, cilgin, komik bir adam geliyor, bizim gibi, otele yeni gelmis ve bir odaya yerlesecek. Tanisiyoruz, icinde boyalarinin oldugu kocaman bir canta ve tuval sasesi tahtalari tasiyor. Ressam oldugunu ogreniyorum. Ben de resim bolumunde okudugumu soyluyorum. Neyse sonra bu adamla cok muhabbet ettik, adi Peter bu arada. Birbirimize eskizlerimizi gosterdik, bana bir parca tibet murekkebi hediye etti ve Camlin marka yagli boyalarini gosterdi. Cok guzel boyalar olduklarini soyledi ve bana da tavsiye etti. Katmandu'ya daha once de gelmis, yakinlarda bu boyadan satan biryer oldugunu soyledi ve ertesi gun o boyadan almaya gittik ama dukkani bulamadik. Indian yellow adli rengin cok guzel oldugunu ve inek cisinden uretildigini soyledi ve bana bir tup indian yellow ve bir tup te titanium white verdi. Ben de daha sonra ona cakimi verdim. Bana bircok hikaye anlatti. Macaristanliymis, orada guzel sanatlar fakutesinde okumus ama 85 yilinda isvece yerlesmis, 5 sene New York'ta yasamis. 2 sene kadar Hindistan'da yasamis. Ganj nehrini yuzerek gectigini soyledi ve Ganj nehrinin yaninda cirilciplak resim yaparkenki bir fotografini gosterdi. Hindistan'da kaldigi zamanlarda yakilan bir olunun resmini yapmis. New York' ta yasadigi donem, unlu bi sanatci olmadigi icin kafasi bozulmus, bir resmini post card olarak bastirip Museum of Modern Arts'in muzesinde, unlu resimlerin post cardlarinin arasina kendi bastirdigi post cardlarini gizlice koymus ve bunlardan 8 tanesi satilmis. Post cardin arkasinda da kendi adi, resmin adi, boyutlari, tarihi ve altinda Museum of Modern Arts yaziyor. Neyse dun sabah Everest'in yakinlarinda bir koye, Everest tepesinin resmini yapmak icin yaklasik 15 gun kalmaya gitti. Bu sabah ta Magnus Pokhara'ya gitti. Ve ben de sonunda evime donecegim. Bu aksam ucagim var.

Peter'in bana verdigi Tibet murekkebi
Terasimiz

Cherry Guest House terasimiz ve Peter

Otelimizin terasi

Swoyambu Nath'tan Kathmandu manzarasi

Burdaki turistik supermarkette filiz makarna satiyorlar

ve piyale hazir corba

Blue Lassi

Kathmandu fotograflari da bunlar iste. Burada hergun yagan muson yagmurlarinin anisina, kaydimi bir sarkiyla bitirmek istiyorum...