16 Ekim 2012 Salı

Hatasız kul olmaz

Sevgili intenet,
Bugün anatomi dersime uyanamadığım için evdeydim. Anatomi, bugünkü tek dersim olduğu için yapılacak hiçbirşey yoktu ve benim canım çok sıkılıyordu. Kendimi evden dışarı atmak için can atıyordum ama bir o kadar da üşeniyordum. Dersim olmamasına rağmen bisikletime atlayıp okula gitmek, bira içmek, sosyalleşmek ve okulun internetini kullanmak istiyordum. Çok gaza geldiğim bir an yatağımdan hızlıca kalktım, çoraplarımı giymeye başladım, sağ çorabımı giymeyi tamamladıktan sonra birden heyecanımı kaybettim, yavaşladım, durdum, üşengeçliğim galip geldi, "amaaan" dedim, çorabımı çıkarıp tekrar uzandım. Laptop'u kucağıma aldım, bilgisayarda da yapacak hiçbirşey yoktu, internet bile yoktu ama yine de şansımı denedim. Son zamanlarda hep Mark Knopfler dinliyorum. Dün akşam bir değişiklik yapıp, Fevzican'la İran-Hindistan seyahatimizde, couchsurfing yaparak evlerinde kaldığımız insanlara cd´sini hediye etmek üzere hazırladığımız Türk müzikleri playlistinin olduğu, masaüstünde ne zamandır, öylece duran "yerli karışık" adlı klasöre göz atmıştım. Barış Manço klasörünü gördüm. Onları dinleyerek uyukladım biraz, sonra tamamen uyudum. Bugün ise yatağa uzandığımda klasördeki diğer şarkıcılara da bir göz attım; Orhan Gencebay, Sezen Aksu, Cem Karaca... ve daha niceleri. Çoğunu mp3 playerıma attım. Orhan Gencebay'dan "Hatasız kul olmaz" dinledim, gaza geldim, dışarı çıkacaktım. Murat'ın yanına gittim, dışarı çıkmak konusunda gaza getirici sözler söyleyip, onu da ikna ettim. Sonra odama gidip hazırlandım. Murat´ın yanına döndüğümde hala yatakta uzanmakta ve tavanı seyrediyor olduğunu gördüm. "Ee? hadi.. Geliyor musun?" dedim. "Geliyorum" dedi... hala uzanmış vaziyette, bu şekilde 3 saniye hiç birşey söylemeden birbirimizin yüzüne baktık. Sonra birşeyler oldu, sanırım yataktan kalktı ve hazırlanmaya başladı. Ben kendimi bir an önce evden dışarı atmak istediğim için, kaçarcasına, "Ben dışarı çıkıyorum hacı, beni Alameda´nın orada bisikletle gezerken bulursun, sonra gideriz." dedim. Kendimi Alameda´ya attım. Hani sıcak yaz aylarında çoğu cafe´nin dışarıdaki masalarının olduğu yerde, oturan insanları ferahlatmak için küçük fıskiyeler olur ya, Alameda meydanında birkaç farklı yerde bu fıskiyelerden yerlere döşemişler, insanlar yürürken ya da bisiklet sürerken içinden geçiyorlar. Ya da küçük çoçuklar içinde donlarına kadar ıslanıp oyun oynuyorlar. Meydanda bisikletimle oradan oraya geziyordum. Fıskiyelere öyle bir açıdan baktım ki, hani bazen kıyıya carpan dalgalardan yükselen küçük su partiküllerine kısık gözlerle baktığında gökkuşağı görürsün, fıskiyelerden çıkan suyun tamamının içinde gökkuşagı vardı. Sanki yerden gökkuşağı fışkırıyordu. Çok güzel bir görüntüydü. Bu arada Murat´ı beklerken mp3 playerımı açmıştım. Hatasiz kul olmaz açtım yine. Etrafta bisikletimle öylece dönüp durarak, onu dinlerken bisikletim kamyona dönüştü bir anda. Kamyonumla Alameda Meydanı'nı turluyordum. Murat hala gelmedi mi diye bizim sokağa girdim. Ev arkadaşımız Umberto´nun köpeği "Flamenquino" yu sıçırtmak için dışarı çıkmış Murat. Hatasız kul olmaz'ı mırıldanarak, bir yandan hala dinleyerek, yanlarına gittim. "Tam sıçacaktı, dikkatini dağıttın" dedi Murat. Sonra geri döndüler falan, sıçırttı Murat iti. Sonra biraz daha turladım ben kamyonumla, sonunda geldi Murat. Okula doğru yola çıktık. Neyse şimdi de okuldayız işte. Okulun internet odasında bir bilgisayarı kullaniyorum. En son yazdığımda Sevilla´ya geleceğimi yazmıştım. Şu anda buradayım işte. Bu da ders programım:



1 yorum:

  1. memleket havası iyidir özlem alır. biraz fotoğraf paylaş. evini göster, bisikletini göster. bu arada orhan gencebay'a bok gibi bi saygı albümü yaptılar. hatasız kul olmaz'ı tarkan söylüyor.

    YanıtlaSil